Ey Sözümü İşiten Dostum;
Bazı sözler vardır ki, bugün söylenir, bugün dinlenir. Bazı sözler vardır ki, dün söylenmiştir, bu gün dinlenir. Bazı sözler de vardır ki, dün de, bu gün de söylenir ve hep dinlenmeye devam eder. Sen dinleyici ol da, söz ne zaman söylenmiş olursa olsun. Sen kulak ver de, söz devam ede dursun.
Bu dünyaya kimler geldi ve buradan kimler geçti, bilir misin? Hatırlarsan eğer, insanlık kadar eskidir hafızası dünyanın. Ne yıkıntılar. Ne badireler. Ne safâlar. Ve ne pişmanlıklar yaşandı burada. Hayatla sevinenler, ölümle çığlıklar koydular gerilerinde.
Kimimiz öyle yaşadı ki, ölümüyle olsun yürekler dirildi. Kimimiz de öyle yaşadı ki, hayatıyla olsun hayatlar dirilmedi. Hayata kanatlanan destanlarımız oldu kimi zaman, kimi zaman hayatın rûhunu çöpe attık. Aramızdan bülbüller seçildiği de oldu, kartallarımız da alındı aramızdan.
Ey Sözümü İşiten Dostum;
Hayatın seyri, ölümün seçimi ve ölümle hayata bağlanan rûh. İşte bunlar var ya. Evvelce söylenen, şimdi söylenmeye devam eden ve yarın söylenecek sözlerdir. Marifet dinlemede ve öyle bir ‘âh’ etmededir ki, o ‘âh’la hayatına rûh üflensin. Dünya’ya gelmiş olmanın hünersizliği, âşikâr olunsun sana o bir ‘âh’ınla.
Şu dünyada bir yolcu ol, buyuruldu. Bülbül de sen ol zamanında, kartal da sen. Yağmur da sen ol zamanında, bulut da sen. Ama ne olursan ol. Unutma ki, ‘şu dünyada bir yolcu ol’ buyuruldu.
Bir ulu denizin ortasındayız. Bir kutlu nehrin akışında. Bir bulutun sağılışında. Hepsinde de rahmet içreyiz. Hepsinde de huzurda. Çok yakınımızda bir yerde, hazineler var. İnciler var, saklı. Uzanan eller var. Kapılar var. Tek eksik var: Biz yokuz. Unutma ki dostum, ulu deryâ içre neye yaradığını bilmezsen, yokluktan yokluğa düşersin.
Bir gün gelir. Sen ölürsün. Hangisini istersin? Senin için ‘hayata hayat kattı’ mı diyelim, yoksa ‘binlerden bir eksildi’ mi? Hangisini istersen, ona göre öyle bir yaşa ki, sözlerin bittiği anda, sen söyle son sözünü. Unutamayacağımız, ardı sıra peşine düşeceğimiz sözünü.
Kaynak: Öğren Yaşa Anlat, Muhammed Alpkent, Nesil Yayınları
Mevlânâ Celaleddin Rûmî’nin Mesnevî-i Şerîf’i ve Bediüzzaman Said Nursî’nin Mesnevî-i Nûriye’sinden ilhamen kaleme alınmıştır.